5 Ağustos 2017 Cumartesi

Ordaydım.... Londra....


Ordaydım....

Londra yazımda değişikler yapmam gerekşyor, çünki tekrar ordaydım.
Avrupa ve hatta dünya başkentlerinden olan İngilterenin başkenti Londra mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerlerin başında geliyor.

Son gidişimin üstünden epey zaman olmuştu. Yine Londra ya gitmek ve yenilikleri görmek istedim.

Bu sefer uçak ile 2016 yılında 75 milyar 670 milyon yolcu ile Avrupa nın en büyük hava alanı olma özelliğini taşırken dünyada 7.büyük hava alanlarından biri oluyor. heathrow hava limanına uçtum.
Pasaport kontrolundan geçtikten sonra hemen infornasyon ofisinden bilgi edindim ve metro ile sadece 6 paunt ödeyerek çok ucuza şehir merkezine gittim. Taxiler 30-40 paunt tan aşağı götürmüyorlar...




Bir saati aşkın yolculukla yer altından hızla ilerleyen trende çok sayıda yabancı vardı.

İstasyondan hotelime şehşr planına bakark gittim.

Gece vardığım için dışarı falan çıkmafım ve hemen yattım.

Ertesi sabah Londra kazan ben kepçe olmadan görmek istedğim yerkere gittim.

Lobdra da görmek istediğim Shard, 310 metre yükseklikle  Avrupa nın en yüksek binası. 2013 yılında açılmış. Hatta aldığım duyumlara göre aslında Avruoa nın en yüksek binası İstanbul a yapılması planlanıyormuş. Malesef inşatın sponsoru Katar ile TC arasındagi gerginlikten dolayı gökdelen Lobdra ya yapılmış.

Shard Towerbrige nin hemen yakınında. Zaten genelde Londra daki görmeye değerler birbirine çok yakın.

1.) Shard
2.)Towerbridge üst geçitibdeki cam yürüme platformu
3)British Müzesi
4)Stnehenge
5)Buckingham Palace
ve artık kafam nereye eserse Londra içinde oraya takılmak...

Hotelimden yürüyerek Towerbrige geldim. Bayağı değişik geldi bana. Heralde yeni boyanmış bir hali vardı. Benim amacım üst yaya geçidenden geçmekti ve köprüye doğru ilerledim. Aşağıdan bakınca yukardaki yaya yolunun tam ortasında camlar görünüyordu. Bende heyecan çoktan başlamıştı bilene.




Köprü gişesinden bilet alıp yukarı doğru grup halinde asansörle çıktık. Önce bir odada köprünün tanımı olan sinevizyon gösterisi sunuldu. Yetkili kişi köprü yapımını anlattı. Geçmişten günümüze kadar gelişmeleri aktardı.




















Ve sonra heyecan tavan yaptığı yaya yürüme bölümüne geldik. İlk önce çok normal bir yoldaymış gibi yürüdükten sonra tam yolun ortasında camlı bölüme geldik. Kimileri korkusuz üzerinden geçerken kimileri feryadı figan kenarlardan yürümeye çalışıyordu. Gerçekten de ilk bakışta insan korkuyor. Aşağıdaki akan nehir, ve köprü üzerinde yürüyen insanlar araçlar küçümancık görünüyor. İlk adımı cam üstüne büyük bir çesaretle atıyor insanlar. Bir bayan kocasına bağırıyor beni korkudan öldürmeye niyetin mı var diye. Cam üstünde yürüyemiyor yandan sıyrılarak kaçıyor. Gerçekten yükseklik korkusu olanların bu deneyi yaparken çok çesaretliolmaları gerekiyor. 



Birinci tarafı bitirdikten sonra ikinci tarafa geçtik bu sefer korkumu ben şahsen iyice yenmiştim başkaları da aynımıydı bilemem. Korkuyorlarmıydı yoksa kormuyorlarmıydı belli değildi. 

Londra ya giderseniz tabiki Towerbridge uğrayacaksınız ve uğradığınızda mutlaka bu deneyi gerçekleştirin.

Köprüden ayrıldıktan sonra doğru Avrupa nın en yüksek binası Shard ın yolunu tuttum. Shard Towerbrige çok yakın. Londra nın yarım yumurta halindeki belediye sarayının yakınında...














Shard 310 metre ile Avrupa nın en yüksek binası olma özelliğini taşıyor. 2013 yılından beri hizmet vermekte. Bina da birçok ofisler ve alış veriş dükkanları yanısıra çok lüks bir hotelde bulunmakta. 

Rezepsiyonda hemen biletimi aldım ve sıraya geçtim. Benim gibi çok sayıda insan Avrupa nın en yüksek binasını görmeye ve seyir platform undan Londra yı görmek istiyor. 

Sıkı güvenlikten sonra birinci asansörle 33 katta çıktık. Ve ordan diğer bir asansör ile 69 katta geldik. Asansör çok hızlı gitmesine rağmen yükseklik kulaklarımızda basınç yaptı. 
















Kapalı seyr terasına vardığımızda her tarafı cam 360 derece Londdrayı seyredebiliyorsunuz. Bina nın 69 katın etrafında dolaşabiliyorsunuz. Ayrıca çok güzel bir kaç par da mevcut. Arzu edenler alkollu alkosuz ve hafif yiycekler alırken eşşsiz manzarayı seyredebilirler.














Yukarı çıktığınızda istediğiniz kadar kalabiliyorsunuz. Hatta gün batımını seyretmenin çok güzel olduğunu söylüyorlar. 69 kattaki kapalı platformdan merdivenle 71 kattaki açık hava platformuna çıkıyorsunuz. Oradan da muhteşem bir görüntü var.















Üstü açık olan platformda rüzgarın esişini hissediyor ve hatta hafif yağmur çileyişinide ıslanabiliyorsunuz. Açık olan yerde de içecek ve yiyecek imkanları yanısıra foto çektirme imkanı ve nintendo tarzı oyun oynama imkanı sunuluyor.














Bir kaç saat yukarıda kaldıktan ve bol bol resim çektikten sonra aşağı inip sadece Shard a özel ürünlerin satıldığı hediyelik eşya dükkanına gittim. Ve dışarıda başka yerde bulamayacağınız gökdelenin minyatürleri ve çeşitli hediyelik eşyalar baktım.

Shard gökdelenin diğer resimleri için tıklayın: https://www.facebook.com/yasartan1/media_set?set=a.10155747436959090.1073742056.809604089&type=3

Londra gezime devam ettim. Ve İngiltreye gidilirde o meşhur Stonehenge gidilmezmi? Ertesi gün soluğu Stonehenge de aldım. Orası için ayrı bir blog ta okuyabilirsiniz. Adresini yaymlayacağım.

Ve 5 çayı için kraliçe nin Buckhingham sarayına uğraya bilirsiniz. Çok kalabalık olan saray önünde kendinize zar zor bir yer ayarlarsınız artık. Kraliçe evdemi değilmi sarayın en üstüne dikilen bayraktan anlaşılıyor. En güzeli ise sarayda ki nöbetçi askerlerin değişme dönemi.














Önceki gifişimde Londra ya otobüs ile gitmeyi tercih ettim.  Ulm - Stuttgart - Karlsruhe - Aachen  den Belçika nın içinden geçip Fransa nın kuzey denizdeki Calais den feribot ile İngilter sahillerindeki şirin kasaba Dove ye geldik.  Yol boyu giderkende gelirkende martılar bize refakat ettiler...




Ben şahsen eski bir Alman ata sözüne anımsayarak tam tersine hareket ettim. Ne diyordu o söz ?

''Gençken uzaklara, yaşlanınca yakınlara seyhat edin''

Her blog ta belirttiğim gibi İngilizce mutlaka şart. İngilizce olmadan, azda olsa İspanyolca bilmeden, Fransız ca veya Almanca anlamadan kapıdan dışarıya çıkmayın derim. İllede İngilizce..


İngiltere topraklarına ayak bastığınızda zaten ilk dikkatinizi çeken  karşı yoldan gelen araçların sanki üstünüze üstünüze geldiği oluyor. 

Evlerde çok ilginç yapıya sahipler, kızıl tuğladan yapılmış, yüksek olmayan birbirinin elinden tutmuş gibi yan yana sıralanmışlar. 




Otoyolları alışık olduğumuzun tam tarsine olduğundan alışıncaya kadar biraz zaman alıyor. Gerçi İngilizler düşünmüşler ve çare bulmuşlar. Yollarda özellikle ışıklarda yayalar karşıya geçerken yere büyük harflerle yazmışlar. Look Left- sağa bakınız veya Look Right - sola bakınız diye.

 Londra nın simgesi haline gelen yapıtları görmek mutlaka gerek. Zaten onları görmeye gittik Londraya ve öyle ben günlerçe yada aylarça ordan oraya koşturmacık yapmadan birçok görülmesi geren yerleri gönlümce gezdim. Tabi biraz fazla zamanım olsaydı daha iyi olurdu.

Yüz yıllardır var olan ve var olacak olan Londra nın simgeleri hiç değişmiyçek. Şehir de bazı değişikler yapılsada o simge ler hep aynı kalacak....

Big Ben


Big Ben 

Tüm dünya da neredeyse herkezin tanıdığı bu saat kulesi Londra nın simgelerinden biri oluyor. Westminster Saraya nın yanındaki ünlü saat kulesi aynı zamanda dünyanın ikinci dört yüzlü saatidir. Big Ben aslında saat kulesinin içindeki çanın adıymış. 
26 Haziran 2012 yılında kulenin ismi kraliçenin tahta çıkışının 60. yılı onuruna parlamentonun aldığı kararla ''Elizabeth Kulesi'' olarak değiştirilmiş olsada biz onu Big Ben olarak biliyoruz. 


 Big Ben hemen Thems nehrinin yanında olduğundan bir taşla iki kuş vurur gibi nehrin üzerindeki  köprüden şahane bir görüntü alabilirsiniz hemde Eyes of London denilen dönme dolabı izlersiniz. Köprü çok şahane ve gece gündüz çooook kalabalık. Köprü üstünde seyyar satıcılar, yılanlı gösteriçiler, ve çeşitli gösteriler yapanlarl yanı sıra  turistler bol bol resimler çekiliyorlar. 

Gündüz olduğu gibi gece de çok şahane görünümü olan muhteşem bir kare...


Tower Brige

Londra nın dünyaca ünlü sembollerinden biri olan ''Tower Brige' Türkçe anlamıyla -kule köprüsü-  
Thames nehri üzerinde açılıp kapanan iki katlıdır.  

1894 yılında kullanıma açılan köprü, Baskül köprü türünün en ünlülerinden biridir. İki yatay yürüyüş yolu ve aşağıdan bir araba yoluyla birbirine bağlanmış iki kuleden oluşundan dolayı ve Londra Kulesi yakınında oluşundan dolayı kule köprüsü ''Tower Brige'' adını alımış. 

Mutlaka bu köprünün üzerinden geçmenizi tavsiye ederim. Şehrin bir tarafını öteki tarafa bağlayan bu köprü aynı zamanda Thames nehrinden büyük gemiler geçerken tam ortadan ikiye ayrılıyor. 

.
Londra nın bu  en önemli iki yapısını gördüktenn sonra sanki tüm Londray gezmiş gibi oldum bir anda .


Tower Brige e çok yakın olan Belediye Sarayı yarım yumurta şekliyle bayağı ilgi çekiyor.  

Londranın ayrı bir özelliğide Meydanları mesela Trafelga Square, Piccadaly Circus 

Dünyaca ünlü meydanları insanlar birbiriyle buluşma noktası olarak kullanırlar. Ayrıca geceleri dev ışıklandırmalarla 100 yıldır dikkat çekmeye devam eder.  



Londra nın diğer simgelerinin başında telefon kulubeleri, iki katlı otobüsleri geliyor. Otobüse binip bir kaç durak gitmenizi ve çoğu sadece dekor olarak kullanılan telefon kulubelerinin önünde resim çekilmenizi şiddetle tavsiye ederim. 


Ben malesef bu otobüs ile gezmeye vakit bulamadım umarım siz bulursunuz.


Kraliyet ailesinin oturduğu Buckingham Sarayı (Palace) ını uzaktan da görseniz yeterli olur sanırım ama şayet içini falan gezmek isterseniz bağayı bir zaman harçamanız gerekiyor. 

Saray önündeki nöbet değiştiren askerlerde çok ilgin. gösteri sunuyorlar. Tesadüfen değişim saatine gelirseniz kaçırmayın derim. 


Westminster Abbey İngiliz kraliyet ailesinin en önemli yapıtları arasında yer alıyor. Dini bütün aile  kraliçe II. Elizabeth, 1953’te burada taç giymiş, Prenses Diana’nın cenazesi ise 1996 yılında burada düzenlenmişti. Klise merakı olanların mutlaka görmesi gerekir. 

Londra da daha gezeçek çoook yerler tabiki mesela alış veriş ve marka meraklıları için Oxfort Street deki en pahalısından en ucusuna kadar dükkanların olduğu ve Arabların her nedense çok sevdikleri cadde. Covent Garden Market de meydanı ve pazar yeri ile oldukça tutulan yerler. 


1500 yıllardan beri Hyde Park şehirin yoğunluğundan kaçabileceğiniz ama yinede şehir içinde olduğunuzu size hatırlatan kraliyet ailesine ait olan yeşil alan. 



 Ben şahsen Madame Tussauds müzesi dışında tüm müzeleri terçih ettim. En çok çarpıcı olanı ise British Museum. 

Bu arada hemen belirtmek isterim Londra da tüm müze girişleri üçretsiz. Başka yerlerdeki gibi astronomik üçretler talep etmiyorlar.  


Dünyanın en büyük müzelerinden biri olan British Museum binlerçe eserlerin sergilendiği yer. Milattan önce ve sonra ya ayrılan müzede artık neyi görmek istediğinize karar vermeden önce çok çok zaman beraberinizde getirin çünki gezmekle görmekle bitecek gibi değil. Ben bir günümü sabahtan akşama kadar müzede geçirdim ve hala doymadım..










Tabi sizde benim gibi bir tek müzeye takılıp kalmayın.  Ulusal Galeri(national gallery) Victoria ve Albert Müzesi (victoria and albert museum) Doğal Tarih Müzesi (national history museum) Tate Modern müzesi diğer önemli müzelerin en azından önünden geçin ve giriş kapısından şöyle göz atın. 

Londra gezinizde dünyanın her metropollerinde olduğu gibi burda da Chine Town yani cinlilerin semti var. Sokağa girdiğinizde kendinizi uzak asyada bir yerde sannedebilirsiniz. 

Gece ve gündüz eğlence merkezi olan Soho oxfort sokağı ile Piccadeilly Circus arasında kalıyor. Birçok barlar, restorantlar ve gece kulubleri yer almakta. 

En önemli yerlerden biride Greenwich

Yani dünya yı ortadan ayıran meridian ın geçtiği çizgi. Gözlem evide orada bulunuyor. Gökyüzünü tarayan dev dürbünler ve uzaydan gelen bir taş sizi bekliyor. 

Greenwich e giderken koccaman bir parkın içinden tepeye doğru yürüyorsunuz. Hava güzel olursa dürbün ile Londra yı seyredebilirsiniz. 


Birde şunu belirtmek isterim. Londra ya benim gibi yaz aylarında giderken şemsiyenizi mutlaka yanınızda götürün. Zaten günlük güneşlik olmayan hava durumu birden yağmur a dönüşüyor. Yağmur öyle bildiğimiz yağmurdan değil antlatılmaz yaşanır tipten. Sanki un eleğinden geçmiş gibi inçecik bir yağmur türü. 
Biraz ruhani sorunları olan, psykolojisi bozuk olan Londra ya hiç gitmesin. Kapalı hava her an sıkıntı dolu  ve bunaltıçı. Çıldırçakmış gibi olursunuz. 
İngiliz lerin neden tüm dünya ya açıldıklarını Londra yı gördükten sonra daha iyi anlarsınız. Yaşanılcak gibi bir yer değil. Yazın hava böyle bunaltıçı ve sıkıçıysa kışın kimbilir nasıldır. Adamlar ülkelerinden kaçmakta haklılarmış yani.. 





Tüm resimleri görmek için  https://www.facebook.com/yasartan1/media_set?set=a.10154951677864090&type=3

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ordaydım Hindistan

Ordaydım... Bu seferki yolumuz Hindistan. Çok göremek isteğim bir ülke değil aslında ama o Taj Mahal ı illede görmek istiyordum. Bu sefer ...